LANGUAGE VARIETIES
Şu ana kadar olan bölümlerde İngilizce gibi diller değişmeyen (uniform) bir yolla kullanılır gibi gösterildi. Aslında her dil özellikle konuşma şeklinde birden fazla çeşide sahiptir. Farklı bölgelerde ve sosyal topluluklarda aynı dil farklı şekillerde konuşulabilir.
The Standard Language :
Biz İngilizce’nin seslerini, kelime ve cümlelerini tanımlarken Standart İngilizce’yi kullanmaktayız. Bu türde (variety) İngilizce temel olarak İngilizce kitap ve gazetelerde kullanılan, okullarda öğretilen dildir. İngilizce’yi hedef dil olarak öğrenmeye çalışanların kullandığı dil de Standart English’tir. Standart İngilizce’yi yakıştırmak (associate) eğitim ve yayın araçlarında ve yazılı dilde daha kolay, konuşma dilinde zordur.
Amerika’da yayın araçlarının kullandığı dil Standart American English olarak görülebilir. Diğer milletler de buna benzer kendi İngilizce standartlarını tanımlayabilirler.
Accent and Dialect :
İngilizce’nin standart bir çeşidini konuşuyorsanız, kesinlikle bir aksan (accent) kullanırsınız. Bazı konuşmacıların aksanı var, bazılarının yoktur. Bazı konuşmacıların aksanı farklı veya kolaylıkla fark edilebilirdir, bazılarınınsa değil. Aksan, konuşmacının sosyal veya coğrafi olarak nereye ait olduğunu belli eden telaffuzun halinin tanımlanmasıdır.
Lehçe (dialect) ise telaffuz farklılıklarının yanında dilbilgisi ve kelime bilgisi farklılıklarını da içerir.
Örneğin: “You don’t know what you’re talking about” : American or Scottish accent. dil formları aynı.
“ye dinnae ken whit yer haverin’ aboot” : A dialect of Scottish English.
Genelde İngilizce’nin farklı lehçe ve çeşitlerindeki konuşmacılar karşılıklı (mutual) anlaşabilir (intelligibility). İngilizce’nin hiçbir çeşidi diğerinden daha iyi değildir. Aralarında basit farklılıklar vardır. Sosyal bir görüşle bakıldığında bazı İngilizce çeşitleri daha prestijli sayılabilir. Gerçekte, Standart İngilizce’nin en prestijli lehçe oluşu gibi gelişen, dilin herhangi bir türü genelde politik veya kültürel bir merkeze bağlı olur (London for British English, Paris for French). Her dilin farklı coğrafyalarda farklı telaffuzları, farklı çeşitleri olmaya devam edecektir.
Dialect ile Accent arasındaki ana fark “Aksanda sadece telaffuzun farklı olması, Lehçede ise dil bilgisi, kelime bilgisi ve telaffuzun farklı olması durumu vardır”.
Regional Dialects
Farklı coğrafi lehçelerin varlığı genişçe tanımlanabilir, ve bir lehçe diğer bir lehçenin konuşmacısı için gülünç (humor) konular oluşturabilir (Brooklyn ve Southern lehçeleri gibi). Bazı lehçeler onların telaffuzuyla bölgeleri kolayca saptanabilir (stereotype).
Bir coğrafi bölgede bulunup bir başkasında bulunmayan konuşma şekillerinin özelliklerini teşhis etmek amacıyla birçok araştırma yapılmaktadır. Bu lehçe yoklaması (survey) detaylar için itinalı (painstaking) dikkat içerir. Şunu bilmek önemlidir : Bir konuşmacının telaffuzu onun coğrafyasının lehçesini mi yansıtır? Bu nedenle denekler standart (norm) olmalıydı : o coğrafyadan ayrılmamış, yaşlı, erkek, kırsal bölgede yaşayan.
NORMS : Non-mobile, Older, Rural, Male Speakers.
Böyle konuşmacıların seçilmesinin nedeni bölge dışındaki dünyadan en az etkilenenler olmalarıdır. Bunun kötü sonucu, sonuçlanan lehçe tanımlaması, araştırmadan önce ancak belli bir periyot için daha doğru olabilir. Yinede bu detaylı araştırmalar bütün ülkeleri (İngiltere) veya bölgeleri (Amerika’daki Yeni İngiltere bölgesi)içeren dil atlasının temelini oluşturur.
Isoglosses and Dialect Boundaries :
Amerika Birleşik Devletlerinin orta-kuzey kısmının dil atlasına bakacak olursak dil üzerindeki coğrafi değişmeye (variation) örnekler bulabiliriz. Bu araştırmalarda farklı bölgelerde yaşayanların konuşmalarındaki önemli (significant) farklılıklar bulunur ve bu bölgeler arasındaki sınırın (boundary) planı çıkarılır. Örneğin bir bölgenin insanları kağıt pakete, “paper-bag” ve diğer bölgenin insanları bu isim yerine “paper-sack” diyorsa bu iki farklı bölgeyi harita üzerinde birbirinden ayıran çizgiye isogloss denir. Belirli dilsel bir parça üzerine bu çizgi konabilir. Başka iki kelime üzerine benzer bir dağılım (distribution) bulunursa, mesela : kuzeyde “pail” güneyde “bucket” kullanılıyorsa başka bir “isogloss” üst üste gelecek şekilde çizilebilir. Bu şekilde birçok “isogloss” bir araya geldiğinde oluşan iki farklı bölgeyi daha katı bir sınır ile yani dialect boundary ile böleriz.
The Dialect Continuum :
Isogloss’lar ve dialect boundaries kullanarak coğrafi lehçelerin geniş bir yayılma haritasını çıkarabiliriz. Ama bu bir gerçeği gözden uzak tutar : birçok lehçe sınır bölgelerinde dil farklılıkları birbirine karışmaktadır (merge). Buna göre dildeki coğrafik değişiklikleri içeren iki farklı bölgeyi keskin bir sınırla değil de continuum (bölünmemiş) ile göstermemiz daha doğru olacaktır. Continuum türlerini basitçe, politik sınırların (political border) iki tarafında kullanılan akraba dilleri göstermekte kullanılır.
Örneğin : Hollanda’dan Almanya’ya doğru giderken sınıra yakın yerde Hollanda (Dutch) ve Almanca lehçelerini konuşanları birbirinden ayırmak daha zordur ama Almanya’nın içlerine doğru gidildikçe Alman konuşmacıların yoğunluğu (concentration) fazlalaşır.
Bu sınırın aşıp geri dönen konuşmacılar kolaylıkla iki lehçeyi de konuşuyor olabilirler. Bu duruma bidialectal denir. Aslında bir çoğumuz bir tür “bidialectal” içinde büyümüşüzdür. Bunlar biri sokakta konuşulan diğeri ise okulda öğretilen lehçelerdir.
Bilingualism :
Birçok ülkede bir dilin farklı lehçelerinin bölgesel farklılıkları sorun olmayabilir. Ama birbirinden uzak iki farklı dilin aynı ülkede kullanılması sorun yaratabilir. Örneğin Kanada’da hem Fransızca hem de İngilizce resmi dil olduğundan burası bilingual bir ülkedir. Aslında Kanada tarihi boyunca Fransızca konuşan azınlık gruba sahip, İngilizce konuşan bir ülke olmuştur. Böyle bir durumda azınlık grubun konuşmacısı ana dilini (Welsh in Wales, Gaelic in Scotland, Spanish in United States) öğrendikten sonra daha baskın, büyük bir toplumun üyesi olmak için çoğunluğun kullandığı dili öğrenir (İngilizce).
Gerçekte, birçok azınlık konuşmacısı ana dillerinin nüfus bölgelerinde kullanıldığını görmeden yaşayabilir. Bazen politik etkiler bunu değiştirebilir. Mesela İngilizce levhaların dikkatsizce yazılmış Welsh (Gal) dili ile bozulmasıyla, Wales şehrinde bilingual (Englisg-Welsh) levhalar kullanılmaya başlanmıştır.
Bireysel bilingualism ise anne ve babanın farklı ana dillere sahip olmasıyla gerçekleşebilir. Çocuk aynı anda bu iki dili edinmeye başlarsa, aralarındaki uzaklık fark edilemeyebilir. Ama bu durumda da dillerden biri daha baskın olacaktır.
Language Planning :
Belki de Avrupa ve Kuzey Amerika’da “bilingualism” çok küçük gruplar arasında olduğundan Amerika Birleşik Devletleri’ne monolingual (tek dilli) ülke gibi görülebilir. Bunun nedeni kullanılan Standart İngilizce sadece konuşma dili olarak değil radyo, televizyon ve gazete yayınlarında da kullanılan tek dildir. Bu durum ev ortamında İngilizce yerine ana dillerini tercih eden büyük toplulukların varlığını kabul etmez. Örneğin; San Antonio, Texas’ta halkın büyük çoğunluğu radyo yayınları İngilizce’den çok İspanyol’ca dinlenir. Bu durum hükümet ve eğitim sistemini zorda bırakmaktadır. İlköğretim bu bölgelerde hangi dilde verilmelidir, İngilizce veya İspanyolca? Başka bir örnek verecek olursak :
Duatemala’da 26 Mayan dili konuşulur. Bu durumda İspanyolca eğitim dili olarak seçilirse Mayan dili konuşanlar için eğitim alanında dezavantaj söz konusudur. Bu gibi soruların çözümleri dil planlamasının temelinde cevaplanır. Hükümet, kanun ve eğitim kuruluşları, resmi işlerde kullanılabilecek bir dil seçmek zorundadırlar. Mesela İsrail’in en yaygın kullanılan dili Hebrew olmamasına rağmen bu hükümetin resmi dilidir. Hindistan’da Hindu dili resmi seçilmiştir ama bu dilin kullanılmadığı bölgelerde yaşayanlar tepki göstermiştir. Dil planlama 5 basamak şeklinde yapılır.
1.Selection : Resmi bir dil seçilir.
2.Codification : Seçilen dili kanun halinde toplamak amacıyla basit grammar, sözlükler ve yazılı örnekler, Standart türü kabul ettirmek için kullanılır.
3.Elaboration : Yaratılan Standart tür sosyal yaşamın her türlü alanında kullanılabilecek şekilde geliştirilir.
4.Implementation : Bu (yürütme) basamakta hükümet dilin kullanımına cesaret verici çabalar harcar.
5.Acceptance : Nüfusun büyük çoğunluğu yaratılan standart dili kullanmaya başlar ve sadece sosyal değil milli dil olarak görür.
Pidgins and Creoles :
Bazı bölgelerde seçilen Standart dil, o dili hiç ana dili olarak kullananın bulunmadığı bir türde olabilir. Örneğin Papua New Guinea’da resmi işler Tok Pisin (Melanesian Pidgin) dilinde yapılırdı. Şimdi 1 milyon insan tarafından kullanılan bu dil, bir bağlantı (contact) dili olarak başlamıştı. Pidgin bir çeşit dil türüdür. Birbiriyle alışveriş gibi konularda fazla bağlantı kuran farklı gruplar gibi belirli maksatlarla geliştirilmiş bir dildir. Bu farklı gruplar birbirlerinin dillerini bilmediğinden Pidgin ile anlaşırlar. Pidgin dilleri ana dil olarak kullanılamaz. Pidgin kelimesi Çin dilinde “iş” anlamındadır.
Bugün halen kullanılmakta olan birkaç İngilizce Pidgin Dili bulunmaktadır. Sınırlı kelime bilgisi ve basit dilbilgisi morfolojisi ile oluşturulmuşlarıdır. Possessive ve çoğul “-s” gibi dilbilgisel (inflectional) ekler Pidgin Dilinde nadir kullanılır. Örneğin : tu buk (two boks), di gyal pleis (the girl’s place). Fonksiyonel morfemler genelde inflectional morfemlerin yerini alır. Örneğin : buk bilong yu (your book).
Pidgin Dillerindeki birçok kelimenin orijinali diğer dillerden alıntı olabilir. Örneğin :
bagarimap (bugger him up) : Bozmak, yok etmek.
haisimap (hoist him up) : Asansör
yumi (you + me) : Biz
Pidgin Dillerinin dilbilgisi kurallarında kelime dizilimi, kelimeleri borç veren dillerdekine benzemeyebilir. Pidgin Dillerini kullanan halen 6-12 milyon insan vardır. Ayrıca Pidgin Dilini kullanarak ana dil olarak kabul eden 10-17 milyon insan bulunmaktadır. Pidgin Dilinin zamanla yayılarak bir bölgenin ana dili olması durumunda oluşan dile Creoles denir.
Tok Pisin dili şimdilerde Creole olarak tanımlanabilir. Mahalli olarak (locally) Pidgin denmesine rağmen Hawai’de büyük bir topluluk tarafından konuşulan dil de aslında Creole’dir. Bir Creole Dili, Pidgin konuşmacılarının çocuğuymuş gibi gelişir. Bu nedenle Creoles Dillerini ana dili olarak bilen birçok insan olabilir, ve bu diller kullanımlarında sınırlanmazlar.
Fransızca’dan türeyen bir Creole dili Haiti nüfusunun büyük çoğunluğu tarafından konuşulur. İngilizce’den türeyen Creole dilleri ise Jamaica ve Sierra Leone’de kullanılır.
Bir Pidgin’in kelime bilgisi parçaları oluşturduğu Creole’nin dil bilgisi elementi olabilir. Örneğin Tok Pisin dilinde : (by and by you go) : baimbai yu go bai yu go yu bai go yu bigo (you will go)
The Post-Creole Continuum :
Pidgin’den Creole’ye doğru dilin gelişmesine “creolization” denir. Bu durumda Standart Dil ile bağlantısı daha fazla olan konuşmacılar Creole Dilinden kaçmaktadırlar (retreat). Eğitim ve sosyal prestijin yüksel görüldüğü yerlerde bir model olarak görülen (British English in Jamaica) konuşmacılar, daha az Creole söz ve yapılarını kullanacaklardır. Bu duruma ise “decreolization” denir.
Creole formlarına yakın olan basit ifadeye basilect denir.
Model olarak görülen dıştan gelen formların kullanıldığı ifadelere acrolect denir.
Bu ikisi arasında kalan farklı bir tür oluşmasına ise mesolect adı verilir.
Creole yaratıldıktan sonra oluşan bu türlere ise genel olarak “Post-Creole Continuum” adı verilir.
Örneğin Jamaica dilinde : a fi mi buk dat (basilect)
iz mi buk (mesolect)